Komple Teori 🌪

Bilgiyi okumadan önce şunu anlamanızı istiyorum, dünya üstünde 2 tür insan vardır: Açık ve kapalı görüşlü olan. Görüş açısı, paraşüt gibidir, ne kadar geniş olursa o kadar yumuşak inersiniz. Bu bilgi ne kadar uçuk gelse de kulağa maalesef gerçek ve şu an çarkları da zaten dönmekte. Bu yazıyı “sonuna” kadar okuduktan sonra hayata olan bakış açınız tamamen değişebilir. Yazı “gerçek” olan hayatı ele almaktadır ve rüyalar âleminde kredi kartlarıyla boğuşan, âlem yapan ve umurumda mı dünya diyen kesimi ilgilendirmemektedir. Sadece 1000’de 1’lik bir kesim bu yazıyı anlayacaktır. Eğer anlamadım diyorsanız demektir ki sizde rüyalar âleminde yaşayan 1000’de 999’dan birisiniz. Yine de araştırmak ve anlamak için çok geç değil! Bu makalede 1994’te ortaya cıkmış olan bir raporun İngilizceden tercümesinden yararlanılmıştır.

NASA’nın Mavi Işık Projesi “Project Blue Beam”

Bu Proje, yeni çağ inancını oturtabilmek için 4 farklı basamaktan oluşmaktadır. Unutmamalıyız ki yeni çağ inancı kurulmak istenen “Yeni Dünya Hükümeti”nin temelini oluşturmakta ve bu inanç dışında “Yeni Dünya Düzeni”nin kurulmasına izin vermemektedir! Şunu tekrar edeyim: Yeni çağ dini/inancı olmadan “Yeni Dünya Düzeni”ni kurmak olanaksızdır.  “Blue Beam Project” bu projenin en önemli temel taşlarından biridir ve bu nedenle şimdiye kadar gizli kalmıştır. Bilginin dışarı sızmasını 1994 ta Serge Monast isimli kişi sağlamıştır.

NASA’nın deşifre olan programlarından sadece bir tanesi bu. Temel amaç, İlluminati bağlantılı  masonik örgütün Kudüs merkezli tek yeryüzü devletini oluşturabilmektir. Bunun için bütün dünyadan görülebilecek bir hologram oluşturulacak ve bu hologram, o toplumun inancına göre figürlerle yine o toplumun diliyle hitap edilecek şekilde uydulardan, HAARP ve casus uçaklardan faydalanarak bir gösteri yapılacaktır. Bu sırada düşük frekanslı yayınlarlar yapılarak beyinler etkilenmeye çalışılacak, işin içyüzünü bilmeyenler ise bu aldatmaya inanacaklardır.

İlluminati, yıllardır bu oyunu sergilemek için gizliden gizliye çalışıyor. Tarihi değiştirdiler, bilimi manipüle ettiler, sinema ve sanatla inanmanız ve etkilenmeniz gereken kodları size yüklediler. Artık geriye tek bir hamle kaldı: “Mavi Işık Projesi”.

Bu Proje, uygulanmakta olan senaryonun sadece görsel yönüdür. Bu projeyle amaç, uzay ve dünyadaki bağlantıları kullanarak özellikle gökyüzünde çeşitli görüntü ve simgeler oluşturmaktır. Yeni nesil lazerler sayesinde gerçek zamanlı hologramlar oluşturulmaktadır. Özellikle dinsel simgeler ve imgeler kullanılarak insanların beklediği veya görmek istediği bir takım görüntüler gösterilmektedir. Aşağıdaki videolarda da görülebileceği gibi, insanlar, görüntüler karşısında şaşkınlık ve hayrete düşüyorlar. Bir de bu görüntüleri kutsal mekanlar üzerinde yaptığınızda etkisi kat be kat Artıyor.

Amaç, aslında çok basit. Dinsel kaynaklarda bahsedilen ve beklenen Mesih, Mehdi çıkış alametlerini dünya teknolojileri sayesinde hayata geçirmek ve insanları kendi çıkartacakları, rol verdikleri kişilere itaat ettirmek.

Planlı Depremler ve Hileli “Buluşlar”

Bu projenin ilk ayağında birçok arkeolojik bilginin çökertilmesiyle ilgilidir. Olay, dünyanın belirli yerlerinde yapay olarak oluşturulan depremler ve akabinde ortaya çıkacak olan arkeolojik yeni buluşlar sayesinde bugüne kadar öğrenilmiş ya da öğretilmiş dinsel/ilahi bilgilerin hatalarını ve yanlış anlaşılmış olduklarını gözler önüne serecek. Bulunan tüm bilgiler ülkelerin dinlerini yüzyıllardır yanlış anlaşıldığını ortaya koyacak! Psikolojik hazırlıklar çoktan filmler sayesinde başlatıldı. Bunun ilk örneği, “2001: A Space Odyssey”, ardından “Star Trek” serisi ve “Kurtuluş Günü” filmi. Tüm bu filmler uzaydan gelen bir ET saldırısını ve tüm dünya halklarının ve ordularının birleştiği bir ani betimlemektedirler. En son film serisi “Jurrasic Park” evrim teorisini tekrar mikroskop altına almakta ve Tanrı’nın sözlerini yalanlamaktadır.

Hileli Buluşlar

İlk basmakta enlenmesi gereken en önemli konulardan birisi de, oluşacak planlı depremlerin bilim insanları ve arkeologlar tarafından gömülü olduğu iddia edilen gizliliklerin olduğu bölgelerde gerçekleşecek olması, yani artefaktların orada olduğu zaten tahmin ediliyordu ve deprem sayesinde hepsinin yeniden gün ışığına çıkması sağlanacak. Bulunan yeni antik bilgiler özellikle Hıristiyanlık ve Müslümanlık inancının temellerini çökertecek nitelikte ipuçları sunacak. Bunu yapabilmek için eski geçmişe ait kimi hatalı kanıtlar yenileriyle karsılaştırılarak uluslara dinlerini yanlış anladıkları gösterilecek.

Gökteki dev büyüklükteki “Uzay şov”u

Projenin 2. ayağı dev büyüklükteki bir 3 boyutlu göksel şovdan ibâret. şov Optik Hologramlar, lazer görüntüler ve sonik seslendirmeler (doğrudan kafanızın içine konuşabilme teknolojisi) içeriyor. Lazer gösterimli ve değişimli hologramlar dünyanın her bölgesinde ülkeye ve onların inançlarına bağlı olarak farklı şekilde hareket edecekler. Yeni Tanrı’nın sesi her dilde ve lehçede doğrudan kişilerin kafasının içine (telepati gibi) gelecek. Bunu anlayabilmek için çeşitli gizli örgütlerin yaklaşık 30 senedir yaptıkları araştırmaları incelemeliyiz. Sovyetler ileri teknoloji bir işlemciyi mükemmelleştirdiler ve hatta ihraç ettiler. İşlemcinin haznesine şimdiye kadar insan beyni ve vücudu üzerine yaptıkları anatomik, elektromekanik kompozisyon, kimyasal ve biyolojik yapılanma bilgilerini parçalar halinde yüklediler. Bu işlemciler serisi tüm insan dilleri, kültürleri ve bunlara bağlı anlamlarla yüklendirildiler. Sovyetler ilk olarak işlemcilerini objektif programlarla yüklemeye başladılar, en baslarda yeni Mesih programı ile. Görünüşe göre Sovyetler yani Yeni Dünya Düzeni yandaşları, kullandıkları metotlara aynı zamanda insanların ve toplulukların beyin dalgalarını hedefleyerek ister tek kişi ister bir ulus, istenilen yeni sisteme ya da diktatörlüğe uymak istemeyen kişilerin beyinlerine “intihar” teşvikli farklı beyin dalgaları yollayarak tehdit unsur eden kişileri ortadan kaldırmayı planlamaktadırlar.

2. ayağın 2 farklı bakış acısı vardır. İlk öncelikle “Uzay şov”u. Bu şov neyden dolayı kaynaklanacak? Dinlerin çökmesine az kala, verilmiş olan kehanetlere bağlı olarak es zamanlı yapılacak. Gösteri uydulardan, sodyum bazlı bir katman üstünde yerden yaklaşık 90 kilometre yukarıda gerçekleşecek. Günümüzde hâlen arada bir testlerini görüyor fakat bunları UFO gözlemlemesi olarak kayıtlara geçiyoruz!

Çok profesyonelce hazırlanmış bu şov sonucunda yeni Mesih tanıtılacak ve yeni dünya inancına adapte edilecek. Gereğinden çok gerçekler ortaya atılacağı için kimsenin karsı çıkma fırsatı olamayacak. “Hatta en bilgeler dahi kandırılacak”.

Projenin en can alıcı araçlarından biriyse “Tractor Beams” (Emici Işınlar). Bu sayede belirli insan grupları göğe çekilerek sanki Tanrı’nın evine gidiyorlarmış gibi bir görüntü yaratılacak. Bu teknolojinin testleri küçük gri uzaylılar tarafından yapıldığı savunulan kaçırılma olaylarında sıkça yapılmaktaydı. (Küçük griler Amerika de gizli laboratuarlarda üretilen Bio-Androidlerdir). Hesaplanmış olan, Yeni inanca ve Mesih’e karsı olacak ayaklanmalar ve akabinde gerçekleşecek kutsal savaşlar çok büyük, dünya üstünde görülmemiş bir insan kaybına neden olacak.

Mavi Işın Projesi 2000 yıllık eski kehanetleri evrensel bir tamamlanış olarak ortaya koyacak. Prensip olarak gökyüzü bir Film ekranı olarak kullanılacak ve uzay tabanlı uydular sayesinde dünyanın 4 kösesine es zamanlı, her dilde ve lehçede yayın yapılacak.

Bilgisayarlar tüm şovu uydulardaki yüklü programlar sayesinde koordine edecek. Holografik görüntüler neredeyse aynı ELF, VLF ve LF beyin sinyallerine bağlı olarak görsel ve işitsel olacak, aynı zamanda da sanki bir optik fenomenmiş hissi uyandıracak. Özellikle, her ülkeye kendi kültürüne ve inancına bağlı olan görüntüler ve akustik sinyaller verilecek. Dünyanın hiçbir kösesi es geçilmeyecek! Sanki uzayın derinliklerinden geliyormuşçasına verilen görüntü ve sesler, birçok Mesih bekleyen din gruplarını ve tarikatları çok etkileyecek ve sanki bekledikleri Mesih en sonunda gelmişçesine bir düşünce uyandıracak.

Ardından İsa Mesih, Hz. Muhammed, Buda, Krişna vb görüntüleri açıklanmış olan ilahi ve mistik gerçeklerden sonra iç içe kayarak bir bütünü oluşturacak. Fakat bu yeni gelmiş olan Tanrı esasında “Antichrist” denen yalancı peygamber olacak ve eski anlatımların yanlış anlaşıldığını bu nedenle kardeşin kardeşi vurduğunu, ulusların uluslara savaş açtığını belirtip artık eski dinlerin yok edilmesi gerektiğini ve yeni bir inanışa geçilmesinin vakti geldiğini söyleyecek. Bu yeni inanış tabiî ki Yeni Dünya Düzenin inancı olacak!

Tabiî ki bu mükemmel hazırlanmış plan dünya üstünde dev büyüklükteki bir düzensizlik yaratacak, ülkeler birbirlerine düşecek, herkes birbirini öğretileri için suçlayacak, din uğruna akmış olan milyonlarca doların hesabi yapılacak. Ayrıca, tüm bunların gerçekleştiği sırada tüm dünyada politik anarşi ve doğal afetlerden oluşan zararların gerçekleştiği bir an olacak. Hatta Birleşmiş Milletler yeni dünya dininin tanıtımı için Bethooven’in “Song of Joy” isimli müziğini kullanmayı planlıyorlardı. Eğer ki bu uzay şovunu yıldız savaşları programıyla bir araya getirirsek karsımıza su sonuç çıkıyor: uzun süredir ürelerinde çalışılmış olan elektromanyetik radyasyon ve hipnotizma! 1974’te araştırmacı G.F. Shapits yaptığı araştırmaların birini anlatırken; “Araştırmalara göre hipnotizörün kullandığı kelimeler elektromanyetik enerjiye çevrilebilir ve bu enerji doğrudan insan beyninin bilinçaltına, şahsin bilgisi ya da herhangi bir araca bağlı olmadan yerleştirilebilir ve sahsın bu iletiyi bilinçli bir şekilde kontrol ya da bloke etme olanağı yoktur! Bu sayede şahsın kişisel kontrolü elinden alınabilir ve özgür iradesi bastırılabilir. (Gerçek Zombiler!)

Channeling fenomeniyle uğraşanları bu alanı daha iyi incelemeleri tavsiye olunur! Birçok, kendini “Channeler” olarak tanıtan kişiler bu açıklamalardan sonra bir daha yayın yapmamışlardı. Çünkü birçoğunun mesajlarının birbirine çok benzediği ortaya cıktı. Channeling olarak gelen mesajların içeriği ve kaynağı gerçekten çok ciddi bir şekilde incelenmeli ve ayrıca mesajların Yeni Dünya Düzenine faydalı olup olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.

The Sydney Morning gazetesinin 21. Mart.1983 yayınladığı haberde, Sovyetlerin insan aklini ele geçirmeye çalıştıklarına dair yayınladığı haber etrafa korku salmıştı. Yazılan haber eski olmasına rağmen Sovyetlerin bu teknolojiyi ne kadar zamandır geliştirdiğine dair önemli bir ışık tutuyor. Sovyetlerin kullandığı işlemciler daha önce belirttiğimiz gibi dünya dilleri, lehçeleri ve anlamlarıyla yükleniyor ve objektif programlarla birbirlerine bağlanıyordu. Fakat biz artık Sovyetlerden bahsetmiyoruz! Bahsettiğimiz şey “Birleşmiş Milletler”, yeni dünya düzeninin minyonları işlemcileri hâlen gerekli bilgilerle yüklüyorlar.

Köse yazısını yazan editör, haberin es geçilmeyecek kadar önemli olduğunu belirtiyordu. Sanırım bu mega-akil-kontrol-programını yapanlar bu programı farkında olmadan bir organizasyona satıp tüm insanlığın köleleşmesini sağlayabilecek bir temel yarattıklarını göremiyorlardı. Sadece 1983 ten günümüze bu programın ne kadar geliştirilmiş olabileceğini bir hayal edin!

Yapay Düşünce ve İletişim

Aşırı ilerlemiş olan teknikler bizleri Mavi Işın Projesinin 3. basamağına doğru götürüyor. Proje telepatik ve elektronik olarak güçlendirilmiş çift-yönlü iletişim metoduyla ELF, VLF ve LF dalgaları her kişiye ulaşacak ve akıllarında sanki tanrıları onlara doğrudan ruhlarının derinliğinden konuşuyormuşçasına ikna edici bir his yaratacak. Bu dalgalar uydulardaki işlemciler tarafından şu ana kadar dünyadaki her insani, onun dini, dili ve kültürü hakkında topladığı bilgilerle etkileyecek. Dalgalar doğal düşüncelere yatay olarak isleyip “yanıltıcı yapay düşünceler” dediğimiz olayı yaratacak.

Bu tip teknoloji 1970, 1980 ve 1990’larda insan beyni üzerine yapılan araştırmalarda beynin tıpkı bir bilgisayar gibi çalıştırılabileceğine ve nasıl manipüle edilebileceğini göstermektedir. Bilgi yüklenir, isleme konulur, entegre edilir ve verilen karşılığa göre de sistem programlanır. Akil Kontrolörleri bilgileri tıpkı aynı yolla ellerindeki işlemciler sayesinde gramer değişikliği yoluyla manipüle etmektedirler. Ocak 1991 de, Arizona Üniversitesinde sunulan “The NATO Advanced Research Workshop on Current and Emergent Phenomena and Biomolecular Systems” konferansı ne içindi? Şunun için: bilim insanları, bilinmeyen kaynaklar tarafından finanse edilen araştırmalarının yanlış ellerde potansiyel birer silah olarak kullanılabileceği konusunda uyarılmak istenmişti.

Buluşları sayesinde Amerika çoktan körlerin tekrar görmesini, sağırların tekrar duymasını ve felçlilerin tekrar yürümelerini sağlayan iletişim aygıtları üretmişti. Aygıtlar kurtuluşu olmadığı belirtilen hastaları ağrısız ve neştersiz şekilde iyileştirebilme özelliğine sahip. Bu yazdıklarım Bilim-Kurgu değil “gerçek”! Bu yeni iletişim aygıtları insan beynine ve nörolojik sistemlerine ultra-low frekanstaki radyasyon dalgalarıyla yeni bir bakış açısıyla bakmamızı sağlıyor. Bu aygıtların bazıları CIA ve FBI tarafından şuan kullanımda. Fakat bu aygıtlar asla hastaları iyileştirmek için kullanılmayacak çünkü bu yeni dünya düzeni için uygulanan ajandaya ve onun kuklaları olan Amerika hükümetine aykırı.

Yurt içinde, bu yeni aygıtlar, yeni dünya düzenine karsı grup ya da kişiler üstünde kullanılarak işkence ve suikast ile ortadan kaldırılmaları sağlanıyor. Sistem “Manchurian Adayları” yaratıyor. Halk kimin terörist ya da iyi olduğu konusunda manipüle ediliyor. Bu sistem sayesinde yeni bir “köle” halk tipi yaratılıyor. Uluslararası denemler ele geçirilmiş ve beyni yıkanmış kişiler tarafından Amerika, Kanada, İngiltere, Avustralya, Almanya, Finlandiya ve Fransa’da yürütülüyor. Ayrıca, İngiliz Bilgisayar Bilim insanlarının akıl almaz intihar serileri ve ölenlerin Amerikan Ordusuna olan bağlantıları çok ilgi çekicidir.

Simdi karşımıza çıkan soru su: herhangi bir hükümet, psikiyatrist ve şirket bu tip korkunç teknolojileri insanlığa karsı gerçekten ve bilerek kullanabilirler mi? Cevap, tabiî ki EVET!

Hükümet ajanları ve bunlara bağlı olan şirketler yeni dünya düzenini kurmak ve halkı tamamıyla kontrol edebilmek için gereken her türlü yola başvurmaktan kaçınmamaktadırlar. Neden sorusuna gelince: Sadece bir şey için, eğer ki halk korkunç eylemlerle korkutulur ve güvenliklerinin tehlikede olduğu hissi verilirse, halk sizi yeni koyacağınız “ırkçı yasalara” karsı desteklemekten başka bir şey yapamaz. Bu yolla halk silahsızlandırılır, tüm kişisel bilgileri ele geçirilir ve halka tüm bunların sadece güvenlikleri için olduğu söylenerek kandırılırlar. 2. olarak, onlarca yıllık politikanın ve sosyal yasamın bugünkü haliyle yeni sisteme adapte olamayacağından dolayı yeni ve alternatif ideolojilerle değiştirilmesi önerilir. Tabiî ki alternatif sistem çoktan planlamıştır! Bu yeni alternatif sistemin adi Yeni Dünya Düzenidir () ve halkın güvenliğiyle gönülden hiçbir ilişkisi yoktur. George Bush bir röportajında “Dudaklarımı okuyun: korku her zaman güçlü elitler tarafından halkı kontrol altında tutmak ve yönetmek için kullanılmıştır” demişti.

Eski “böl ve yönet” sistemi küresel bir şekilde uygulanmakta ve her kişiyi güvenliğinin risk altında olduğuna ve etrafındaki herkesi potansiyel bir suçlu olabileceğine dair inandırmaktadır. Tabiî ki bu tamamıyla “akil kontrolüdür”! Mavi Işın projesinin derinlerine inebilmek için psikolog James 5. McConnel’in 1970te yayınladığı açıklamaya bir göz atmalıyız. Demişti ki: Kişiler algi yeteneklerinin uyuşturucu hipnotizma ve çevresel hileli yönlendirme sayesinde bir “ödül ya da ceza” sistemi altında neredeyse tamamıyla kontrol altına alınabilir. Bu sayede halk pozitif bir beyin yıkama yöntemiyle dramatik ve çok hızlı bir kişisel ve karakteristik evrime uğratılabilir.

Başka bir psikolog, bir açıklamasında: “Bizler doğumumuzdan itibaren toplum ne istiyorsa yapmak için eğitilmekteyiz! Aslında kendimizin ne yapmak istediğinin bir anlamı ya da önemi yoktur. Bunun nedeni elitlerin ellerinde bu teknolojiyi barındırıyor olmalarıdır. Kimseye kendi öz kişiliklerini geliştirme hakkı tanınamaz!” Bu açıklama ve fikirler çok önemli bir temel teşkil etmektedir, çünkü bu temeller bugün birleşmiş milletler tarafından kullanılmaktadır ve kimsenin kendi öz kişiliğini keşfetmesine izin vermez. Aslında kimsenin kişiliğinin sırf toplum kendisini anti-sosyal görüyor diye değiştirmesine dair bir düşünceye kapılmasına gerek yoktur. Her birey yeni bir kişiliğe bürünme ya da bürünmeme hakları olduğuna dair bir dilemmadadır. Haklar hayal ürünü kavramlardır! Böyle bir hakkin varlığı üzerine tartışılamaz bile.

Bu açıklamalardaki önemli husus, yenin dünya düzeninin şu anki sosyal sistem üzerine oturtulacağıdır. Yani eski inanışlar artık “eski ve yanlış” olarak nitelendirilecek ve insanlar yeni inanışa davet edilecek. Halen eski inanışa bağlı olan kişilerse yeni inanışa geçmiş olan toplum tarafından dışlanmaya başlanacakları için yavaş yavaş değişime ayak uydurmaya başlayacaklar. Yeni inanışa geçmiş olanlarsa aslında sadece yeni dünya düzenine gerçekleri bilmeden destek olmuş olacaklar.

Bu şimdiye kadar tasarlanmış en büyük “Akıl Kontrolü” projesi olabilir mi? NASA’nın Mavi Işın Projesi, yeni Dünya Düzeni’nin en öncelikli görevidir. Sizlere bu bilgileri es geçip kenara itmeden önce dikkatlice okumanızı ve araştırmanızı tavsiye ediyorum. Gösterilen raporları daha da incelersek, akil kontrolü operasyonları için kullanılan ve Pasında/Kaliforniya da yerleştirilmiş olan insan sinir sistemiyle aynı frekansta yayın yapan bir sinyal sisteminin Loral Electro-Optical isimli firma tarafından dikilmiş olduğunu buluyoruz. Lokal firması Amerika ordusunun savunma sistemleri için anlaştığı en önemli firmalarından biridir. Amerika Hava Komutanlığından General Leonard Perem, Loral firmasına düşman askerlerinin akıllarına mesajlar yerleştirip kendi “süper askerlerini” düşman hattına rahatça sokabilmek için geliştirilmesini istediği bir teknolojiyi araştırmaları için bir sipariş vermişti. Geliştirilen cihaz elektromanyetik radyasyon yaratarak gigahertz frekansında [mikrodalga] ELF (extreme low frequency) dalgaları oluşturuyordu. Cihaz uzak mesafeden insanlara psikolojik ve fiziksel işkence yapma amacıyla yapılmıştı.

Bu tarz silahların 1970lerde Greenham Common hava üssünden bir İngiliz bayana karsı uygulandığına dair dava açılmıştı. Silahın gönderdiği sinyaller doğrudan işitme sinirlerini etkiliyor ve kişinin kendi düşüncelerini dahi duyma yetisini yok ediyordu.

Bu tip ELF teknolojileri birçok Amerikan savunma bölümü tarafından kamuya sunulmuştu. En önemlilerinden birkaçı “The Electromagnetic Spectrum and Low Intensity Conflict” Yüzbaşı Paul E. Tyler tarafından yazılmış; Albay David G. Dean tarafından yazılan “Low Intensity Conflict and Modern Technology Edict” koleksiyonuna eklenmişti. Kağıtlar 1984te iletilmiş ve 1986 dada Alabama Hava Üniversitesi tarafından yayımlanmıştı. Başka bir mikrodalga cihazıylaysa sesli sinyaller doğrudan belirli kişileri hedefleyebiliyordu ve etraftaki diğer insanları etkilemiyordu. Teknoloji oldukça basit ve hatta trafik polislerinin radar aletlerinin modifikasyonuyla yapılabilmesi mümkün. Cihazın ürettiği mikrodalga ses sinyalleri doğrudan beyine ulaşıyor. İste böylelikle Mavi Işın projesine geri dönüyoruz. Bilinçaltını etkileyen çift yönlü, sesli ve görüntülü uzay şovunda kullanılacak olan teknolojide iste bu tarz bir teknoloji.

Nobel ödüllü Dr. Robert O. Becker “The Body Electric” isimli kitabında 1960ların başlarında Allen Frie ve 1973te Walter Reed Ordu Araştırma Enstitüsünde DR. Joseph C. Sharp tarafından yapılan bir dizi testler gerçekleştirmişlerdi. Testler sırasında kapalı bir odada bulunan kişinin beynine kelimeler titreşimlere dönüştürülüp mikrodalga sinyallerle ışınlanıyordu ve alınan sonuçlarda sesler çok net anlaşılabiliyordu. Dr. Becker sonuç olarak böyle bir cihazın, teşhis edilemeden gizli operasyonları yönetme, hedef kişileri sadece kendisinin duyabildiği sesler yüzünden çılgına çevirme ve suikastçıları doğrudan programlamak gibi görevlerde kullanılabileceğini açıklamıştı.

Simdi bir düşünün ki bir anda herkes Mesihlinin sesini uzaydan konuşurken içinde duyuyor ve dinci fanatiklere talimatlar alıyor. Bu sayede tüm dünya üstünde şimdiye kadar görülmemiş bir histeri ve panik yaşanırdı. Hiçbir polis gücü, hepsi bir araya gelseler bile böyle bir düzensizlikle bas edemezler. 1978’de James C. Lynn tarafından yazılmış olan “Microwave Auditory Effect and Application” isimli kitap, mikrodalgayla nasıl doğrudan beyine ses sinyalleri gönderilebileceğini açıklamıştı. Bu teknoloji aslında körlerin görmesini ve sağırların duymasını sağlayabilirdi. Fakat bunun yerine bu teknoloji bir silah olarak dünya halkını köleleştirmek amacıyla kullanılmak üzere.

Allen Frie yazdığı bir raporda, kurbağalar üstünde yapılan denenlerde, kalp atış frekanslarının mikrodalga ısınlarla senkronize edilerek hızlandırılıp yavaşlatılabileceğinin mümkün olduğunu bulmuştu. Bu açıklama aynı zamanda insanlar üstünde kalp krizine yol açabilecek bir buluş olduğunu da gösteriyor.

Yapılan gösterilerde UHF (Ultra High Frequency) elektromanyetik enerji ısınlarının kas hareketlerini önemli ölçüde etkilediği gözlemlenmiştir. Mikrodalgalar aynı zamanda insan derisinde yanıklar oluşturabilir! Uyuşturucu, bakteri ve zehirlenme etkilerinize iyileştirebilir ya da insan beynini tümüyle etkileyebilir. Tüm bu etkiler 21. Eylül 1977 de CIA tarafından Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Enstitüsünün alt Komitesine sunulmuştu. O sıralarda MK-Ultra programını yöneten Dr. Sidney Gottlieb CIA’nın insan organizmasının uzaktan elektronik tekniklerle aktif hale getirilme araştırmalarını destekleyecek teknikler bulması için zorlandı. Bu, şuan varılan bir teknoloji! Bu teknoloji en üst aşamalarına getirildi ve şuan yeryüzünde uzaydan her kişiye her yerde ulaşabilecek kapasitede.

Eğer bu akil kontrolü işleminde daha derinlere inersek, aletlerin ve teknolojilerin politikayı çok daha can alıcı bir şekilde etkilemiş olduğunu görebiliriz. Michael Dukakis, 1988 de George Bush a karsı Demokratlar tarafında mitinglerini verirken, halkın onun konuşmalarını gereğinden yüksek pozitif algılaması ve Bush un seçimleri kazanma sansını azaltması nedeniyle ona karsı mikrodalga ısınları kullanılmıştı. Açıklamaya göre Kitty Dukakis inde üstünde kullanılmış olan bu ışınlar onu neredeyse intiharın eşiğine getirmişti. Amerikanın politik Disneyland’ında başkanlığa doğru ilerliden bir adayın böyle ailevi sorunları olması onu kolayca yarıştan alıkoyabiliyordu. Amerikan Ordusunun “Military Review” isimli dergisinin 1980 Aralık sayısında, Albay John B. Aleksander “The New Mental Battlefield: Beam Me Up, Spock” isimli yazısıyla ellerindeki tekniklerin kapasitelerini açığa vurmuştu. Yazdıklarında:

Çeşitli örnekler işlevin görüldüğü alanları göstermektedir. Enerjinin bir canlıdan diğerine aktarılması; iyileştirme ya da hastalıklara neden olma yetisi belirli bir mesafeye kadar başarılabilir, ancak hastalık ya da kaynağı belli olmayan bir ölümü sızdırabilme; telepatik davranış değişimi ve uzak hipnoz yetisi yaklaşık 1000 kilometrelik uzaklıklara kadar rapor edilmiştir.

Telepatik hipnoz kullanımı büyük potansiyellere sahiptir. Bu özellikle ajanlar bilinçlerinin derinlerinde programlanabilir ve bunun kesinlikle farkında bile olamazlar. Filmlerdeki “Manchurian Adayı” aslında aramızda yasamaktadır ve telefon yoluyla aktivasyona da ihtiyacı yoktur. Diğer akıldan-akıla sızma tekniklerime dikkate alınmaktadır. Eğer bu yeti mükemmelleştirilebilirse, doğrudan düşünce transferi telepati yoluyla tek bir akıldan ya da bir akil grubundan, hedeflenmiş kitleler üstünde uygulanabilir. Olayın kusursuzluk faktörü, alicinin aklına yerleştirilmiş olan düşüncelerin başka bir kaynaktan gelmiş olabileceğinin farkına varamamasıdır. Hedef her kimse, düşüncelerin orijinal olduğunu düşünecektir. İşte bu, tam olarak üstünde konuştuğumuz şey.

Mavi Işın Projesinin 3. ayağı “Telepatik Elektronik Çift-Yönlü İletişim”. Albay John Aleksander’in yazısının devamı:

Eğer ki uydular yoluyla yapay düşünceler küresel bir şekilde iletilebilirse, tüm dünya üstünde kesin bir akil kontrolü sağlanabilir. Kişinin tek karsı gelme yolu düşüncelerinin arka planını sürekli sorgulayıp bağlı olduğu ideoloji ya da dinsel inançlarına olan aykırılıklarını incelemekten geçer.

Sunu tekrar etmeliyim, günümüz televizyonu, reklamlar, modern eğitim ve sayısız sosyal baskı sürekli olarak temel düşüncelerinize saldırmakta ve sizleri değişime zorlamakta olduklarını aklınızdan sakin çıkarmayın. Albay Aleksander’in yazısındaki son sözleri söyle idi:

Burada sunulan teknoloji türleri birçok kişi için “saçma” olarak nitelendirilecektir çünkü bu bilgiler bu tip kişilerin hayatî görüşlerine uymamaktadır. Fakat kimi insanlar hâlen dünyanın bir tepsi gibi düz olduğuna da inanmaktadırlar.

Simdi, bunun buradaki anlamı çok önemli, çünkü bu teknolojilere inanmayacak olan insanların oldukça çok sayıda olması mümkün ya da bunları bilim kurgu olarak nitelendirmeleri de. Fakat bu kişiler nasıl bir tehlikeyle karsı karsıya olduklarının farkında bile değiller. Mesih’in tanıtıldığı gece bu olaya hazırlanmamış kişiler kendilerini kurtarmakta geç kalmış olacaklar. İnanmadıklarından dolayda hazırlıksız yakalanacaklar.

Elektronik yoluyla Evrensel Doğaüstü Bağlamlar

4. ayakta evrensel doğaüstü bağlamlar elektronik yoluyla gerçekleştirilecek. Bu asama 3 farklı yönlere ayrılmakta.

İlk olarak insanoğlu dünya dişi bir uzaylı ırkın ülkelerinin büyük şehirlerinin saldırısına uğrayacağına dair aldatılacak ve bu yolla tüm ülkelerin nükleer silahlarıyla karsı gelmesi için hepsi provoke edilecek. Tüm nükleer silahlar ateşlendikten sonra Birleşmiş Milletler Senatosu ateşlemeden kısa bir süre sonra ülkelere füzelerini imha etmeleri için çağrı yapacak ve saldırının olmadığını açıklayacak. Peki, Birleşmiş Milletler Senatosu saldırı olmadığını nereden bilmiş olacak? Sahneyi kendileri kurdukları için!

2. olarak Hıristiyanlar, İncil’e göre beklenen bir iblisin yaratacağı katliama karsı gelecek olan dünya dışı bir ırkın kendilerini kurtarmaya geleceklerine inandırılacaklar. Olayın amacı tüm yeni dünya düzenine karsı gelebilecek muhaliflerin tek seferde ortadan kaldırılması. Aslında bu olay uzay şovunun başlamasından birkaç saat sonra gerçekleşecek.

3. olarak elektronik ve doğaüstü güçlerden oluşan bir miks yapılacak. Bu sefer kullanılan dalgalar optik fiberde, coaxial kablolarda (TV), elektrik ve telefon hatlarında kısacası her cihazda doğaüstü güçlerin gezmesini sağlayacak. Cihazlardaki çipler zaten bunun için hazır! Bu olayın amacı insanları küresel bir şekilde şeytânî ruhlarla karsı karsıya getirip düzensizlik ve kaosa neden olmak. İnsanlar bu yüzden psikolojik bunalımlara, intihar dalgalarına ve katliamlara varan düzensizliklere itilecek. Binlerce Yıldız gecesinin ardından dünya halkı yeni Melihi kabul etmek için hazırlanmış olacak. Barış ve düzen ne pahasına olursa olsun yerine oturtulacak. Hatta özgürlüklerin kaybolması pahasına.

Nakitin ve bağımsızlığın yok edilmesi. 4. ayakta kullanılan teknikler eski Sovyetlerin komünizmi kabullendirmek için kullandıklarının aynisi olacak. Ayni teknik Birleşmiş Milletler tarafından yeni dünya dininin ve düzeninin oturtulması içinde kullanılacak. Birçok insan bu olayların ne zaman gerçekleşeceğini ve 1000 yıldız gecesinin tarihinin tam olarak nasıl seçileceğini soruyor.

Aldığımız birçok raporlara dayalı bilgilere göre, sanıyoruz ki tüm bunlar küresel bir ekonomik çöküşün ardından başlayacak. Fakat tam bir ekonomik çöküş değil! Fakat nakit ve plastik paradan kurtulmadan önce oluşturulacak yeni bir “ara para birimini” kabullendirecek kadar bir çöküş. Ara para birimi herkesi ellerindeki nakdi bankalara yatırmaya zorlayacak ve bu sayede parası olup da buna ihtiyacı olmayanlar bile yeni dünya düzenine karsı herhangi bir ayaklanmayı finanse edebilecek yetilerini kaybedecek. Nakit para sistemi yok olacak! Bu ilk işaretlerden biri.

Fakat küresel elektronik para sistemi oturtabilmek için gelecekte parası olacak olanların paralarını sadece elektronik olarak transfer etmelerine izin verilecek. Son yıllara doğru neredeyse herkes elindeki nakitini tümüyle harcamış duruma getirilecek. Herkes sadece 0 konseyine bağlı olarak yaşamını sürdürebilecek. Bağımsızlığı önlemek için, yeni dünya düzeni zaten şimdiden vahşi hayvanlara, kuşlara, balıklara vb microçipler yerleştirdi! Neden? Bu sayede yeni dünya düzenini kabul etmeyenlerin avlanmaları ve hayatta kalmaları engellenecek. Eğer ki buna karsı gelirlerse, uydular tarafından takip edilip bulunacaklar ve ya hapsedilecekler yâda öldürülecekler.

Yeni dünya düzeni zaten ülkelerin yasalarını değiştirmekte ve bu sayede herkesi belirli yiyecek ve vitaminlere bağlı bırakmakta. Ayni zamanda dinsel ve psikiyatrik bozuklukları olanlarla ilgili yasalarda değiştirmekte ve bu sayede sisteme karşı tehdit olabilecek kişilerin kimlikleri tespit edilmekte. Üreme bozukluğu olarak görülenler ölüm kamplarına yollanıp organları alınacak ve en yüksek ödeyenlere satılacaklar. Öldürülmeyenlerse ya köle gibi çalıştırılacak ya da laboratuarlarda kobay olarak kullanılacak. Diktatörlüğün amacı gezegendeki herkesi istisnasız kontrol altına almaktır. Bu yüzden herkesi kontrol altında tutabilmek için her yerde izleme kameraları, infrared kamerlere vb gibiler şuan monte edilmiş durumda. 1940 ve 1950lerin insanları birbirlerine yârdim edip yaşamlarını kolaylaştırmaya ve üretken bir hayat sürmeye çalışırlardı!

Yeni teknoloji sadece insanları izlemek kontrol altında tutabilmek için geliştirildi. Bu teknoloji belirli bir amaç için geliştirildi ve bu amacı görmezden gelerek ya da farkına varmaktan kaçınarak sadece kurulacak olan yeni dünya düzeni, antichrist ile gelen yenidünya dinî ve yeni dünya hükümetini bir adim daha yaklaştırmış olacaksınız. Eğer göremezseniz, eğer öğrenemezseniz, eğer anlayamazsanız, siz ve aileniz balkıda arkadaşlarınız sizler için çoktan hazırlanmış olan ocaklarda yakılmaya yollanacaksınız. Bu ocaklar ve kamplar dünyanın her yerinde sizinle uğraşabilmek için kuruldular. Tümüyle polis kontrolünde olan bir ülkede kimse güvende olamaz! Bu raporu açıklayan Serge Monast ve arkadaşı, açıklamadan birkaç gün sonra kalp krizi geçirmiş bir şekilde ölü bulundular.

Anlamak isteyenler için: Ne kadar ödeme zorunluluğu altında olduğunuzu bir hesaplayın. Vergileriniz, sigortalarınız, faturalarınız. Bugün devlete işiniz düştüğü zaman parmak izi ya da fotoğraf bırakmadan bir işlem yapabiliyor musunuz? İstediğiniz telefonu kullanabiliyor musunuz? Arabanızla istediğiniz gibi ticaret yapabiliyor musunuz? İstediğiniz gibi yurtdışına çıkabiliyor musunuz? İstediğiniz yere ev kurabiliyor musunuz? Hadi araziyi aldınız diyelim, evinizi istediğiniz gibi inşâ ettirebiliyor musunuz? Aldığınız yiyeceklerin, özelliklede hazır yiyeceklerin nereden geldiğini gerçekten biliyor musunuz? İçtiğiniz suda neler olduğunu biliyor musunuz? Doktorunuzun size verdiği ilaçların sizi gerçekten iyileştirdiğine inanıyor musunuz? Kanserin 0 çaresinin olmadığına hala inanıyor musunuz? Size yapılan asıların içeriğini biliyor musunuz? Toplumun bir bireyi misiniz yoksa toplumdan bağımsız birimisiniz? Bundan ne kadar eminsiniz? Ülkenizde kaç tane cezaevi olduğunu ve kaçının bos olduğunu biliyor musunuz? Deniz suyundan su üretmeyi biliyor musunuz? Balık tutmayı ve olta kurmayı biliyor musunuz? Bitki yetiştirmeyi biliyor musunuz? Örmeyi ve iplik yapmayı biliyor musunuz? Codex Alimentraius un ne için oluşturulduğunu biliyor musunuz? Kopenhag’daki Küresel ısınma antlaşmasının esas nedeninin bir dünya hükümeti kurmak olduğunu biliyor musunuz? Antlaşmanın maddelerini okumuş olan var mı?

Komple Teori 🌪” için 5 yorum

  1. PEKİ BEN ŞUNU MERAK ETMEKTEYİM VE CEVAP BEKLİYORUM: SİZİN YAZDIGINIZ BÜTÜN BU BİLGİLERİN -DOGRU DA OLSALAR- MANİPÜLE EDİLMİŞ VE YAPAY DÜŞÜNCE İLE GERÇEK ALGISI İLE BEYİNLERİMİZE NAKŞEDİLEN YÖNLENDİRİLMİŞ BİLGİ OLMADIGI NE MALUM! BEYNİMİZİN YÖNLENDİRİLDİGİNİ ANLAMAMIZ NASIL MÜMKÜN? VE BU KADAR BİLGİNİN BOMBARDIMANINDA HANGİSİ GERÇEK HANGİSİ YALAN?? İLLUMINATI NİN TAKTİGİDİR BU. ON DOGRU ARASINA BİR YALAN SIKIŞTIR İNSANLARA EMPOZE ET YAY VE SONRA KEYFLE ARKANA YSLAN VE ESERİNİ İZLE!…. BİZE DAHA DELİLLİ KONUŞULMASINI HAK EDİYORUZ… SELAMLAR.

    Liked by 1 kişi

    1. Düşüncelerinizin büyük bir kısmına katılıyorum Sinem hanım. Ancak bu yazdığım bilgileri bile araştırmayacak, irdeleyemeyecek ve sorgusuz sualsiz satılmış medyanın her kelimesine körü körüne inanan bir millet ve bir dünya yaratmak amaç. Korku en büyük at gözlüğüdür. Korku en büyük köleleştirici unsurdur. Korku aşılması en zor engeldir ve bunu gözlerini kırpmadan rant uğruna sistematik bir şekilde uygulayan küçük bir kitle var. Kapitalizmi ve sömürüyü elinde tutan ve bunu son derece başarılı bir şekilde gerçekleştiren küçük ama çok güçlü bir kitle. Paranoyak bir kitle yaratmak amaç. Dünyayı tek bir egemenlik altında dizginlemek amaç. Köleleştirmek kısaca. Bunu HAARP teknolojisiyle veya GDO’lu besinlerle, Fluoride ve bunlara benzer bir çok maddeyle algıda bulanıklılık, hastalık ve buna benzer yollarla uzun zamandır gerçekleştiriyorlar zaten.
      Size Tavistock konusunu araştırmanızı tavsiye ederim. Bununla ilgili babamın çok önemli çalışmaları vardır ve o Türkiye’e ilk bu terimi açıklamış kişidir zaten.

      Bu linkten ve buna benzer kaynaklardan , araştırdıkça bulabileceğiniz bir çok cevap bulabilirsiniz. Manipülasyonların gerçekliğini ve bu işlere kafayı takanların başına neler geldiğini öğrenebilirsiniz.
      Umarım yardımcı olabilmişimdir. İyi geceler dilerim.

      Beğen

  2. bu gün az önce buraya girdim. ne tuhaftır ki. yaklaşık 2-3 saat önce face book ta bir yorumumda . bunlar kime hizmet ediyor ve ne yapmak istiyorlar sorusuna bilmeden. buradakilere benzer bir cevap yazdım. şu anki sistem yöneticilerimiz için. onlar.. şimdi aklıma geldi. enteresan buraya şu satırları yazarken sanki kafamdan silindi. evet. yazdıklarım yorumda hemen hemen şöyle idi. hangi milette hizmet ediyorlar . tamam. millet ifadesi ile ilgili bir paylaşıma hangi millete lafına. verdiğim cevaplar. bunlar ileride kurulması düzenlenen bir millete . türk milletine değil. tek dünya milletinin hişzmetkarlıdır dedim. ne tesadüf ki 3 saat sonra bu yazı ile karşılaştım. sizinle konuşmam lazım hanımefendi. kendi bilgilerimi ve düşüncelerimi veya kendimi daha iyi anlayabilmem için sizinle mutlaka görüşmeliyim. celikcanmnphavuz@gmasil.com mail adresim lütfen iletişim bilgileriniz ulaştırınız. saygılarımla

    Beğen

  3. Bu yazı için size teşekkür ediyorum. Banu Avar’ın araştırmaları tadında bir yazı olmuş. Hayret verici, kan dondurucu, hayal gibi gerçekler… Biz ise gerçek sandığımız hayallerin içinde yaşıyoruz malesef. Bizim için üst akıl tarafından kurulmuş hayallerde…
    Emine hanım bu konuda diğer bildiklerinizi paylaşmaya devam edin lütfen. Özellikle Mesih’le ilgili kısım çok dikkat çekici. Çünkü bu, İslam dünyasında da çok önemli bir yer teşkil ediyor. Peygamber Efendimiz (sav) “Deccali küçük çocuklarınıza dahi anlatın.” buyurmuş. (Deccal=Mesih değil, ancak birbirine geçecek zincirleme olaylar olacağı için değindim) Yine “Kıyamet alametlerinin anlatılmaması/bilinmemesi kıyamet alametlerindendir” mealinde bir hadisi şerifi var. Generalin sözleri çok dikkat çekici. Bu beyin yıkama operasyonundan kurtulmayı başaranlar bağlı olduğu ideoloji/dinsel inançla olan çelişkisini sürekli sorgulayanlar olacak, diyor. Bu çelişkiyi anlamak için önce bilmek gerekiyor elbette! Size “fiten hadisleri” olarak da geçen Kıyamet alemetlerinin (Deccalin, İsa Mesih’in, Dabbe’nin..) anlatıldığı hadisleri araştırmanızı tavsiye ederim. Sanırım ulaşması kolay değil çünkü zamanında eski diyanet İşleri Başkanı “Fiten hadisleri sorunlu, bunların kitaplarda yer almaması gerekiyor” minvalinde sözler etmişti. Ve birçok hadis kitabından çıkarılmış olmaları muhtemel. Bunun da küresel efendilerin işi olduğuna şahsen benim şüphem yok. Yine bir çok ilahiyatçı İsa Mesih in ineceğini dahi inkar etmekte. Bu da bu konuya dair hiçbir hadisi şerife itibar etmemeyi insanlara öğretmekte. Halbuki bu İslam’ın temel konularından biridir. Yahudiler Mesihin onları kurtarmak için ineceğini düşünüyor vaadedilmiş topraklar için çırpınıyorlar. Kitapları tahrif oldu ancak inanarak çalışıyorlar, işte tüm bu yeni dünya düzeni çabaları o siyonist düşüncenin ürünü. Siz de biliyorsunuz elbette. Yazacak daha çok şey var ancak çok uzayacak. Umarım esas kaynaklara ulaşarak “doğru sanılan yanlışlar, yanlış sanılan doğruları” insanlara ulaştırmaya devam edersiniz. Bu konuda size en çok ışık tutacak eserlerin yeni/güncel değil, bilakis kadim İslami eserler olacağına inanıyorum. Size başarılar diliyorum.

    Beğen

Yorum bırakın